Roma ansiklopedisti Celsus, İsa’nın çağdaşı olarak, humoral teoriyi kabul etmiş ve bu teoriyi daha da genişleterek mevsimsel değişikliklerin ruh sağlığı üzerindeki etkilerini vurgulamıştır. Ona göre, ilkbahar mevsiminde humoral denge bozulduğu için melankoli ve delilik vakaları daha sık görülmekteydi. Celsus’un tedavi önerileri ise hem hafif hem de sert yaklaşımlar içermekteydi. Örneğin, melankoli yumuşak müzikle hafifletilebilirken, vizyonlar veya manik-depresif hallerde Celsus, “işkence, aç bırakma, pranga ya da kırbaçlama” gibi aşırı yöntemleri önermekteydi. Bu sert yaklaşımlar, sonraki 1800 yıl boyunca da tıbbın bir parçası olarak varlığını sürdürmüştür.
Aretaeus ve Melankoli-Mani İlişkisi
Celsus’tan bir nesil sonra Kapadokyalı Aretaeus, melankoli ve maninin aynı hastalığın farklı formları olduğunu öne sürmüştür. Bu düşünce, 1850’lerde Falret ve Baillarger’in ortaya attığı “foli circulaire” (dönemsel delilik) ve “folie à double forme” (çift formlu delilik) kavramlarına benzer. Aretaeus, humoral terimlerden ziyade betimleyici karakter özelliklerini kullanmayı tercih etmiş ve bazı kişileri “sinirli, şiddete eğilimli ve neşeli” olarak tanımlamıştır. Bu, sadece manik terimiyle sınırlı kalmayan bir anlayışı yansıtır.
Roma Nosolojisi ve Zihinsel Bozukluklar
Standart Roma nosolojisi, çoğunlukla Yunan kökenli terimlerin Latinleştirilmiş hallerinden oluşuyordu. Örneğin, furor (mani için), vesania (paranoya benzeri), amentia (doğuştan zihinsel işlevi yetersiz olanlar için), dementia (sonradan zihinsel işlev kaybı yaşayanlar için) ve stultitia (ahmaklık) gibi terimler kullanılıyordu. Melankoli ise Latinleşmeden, aynı isimle kullanılmıştır. İlginç bir şekilde, bulimia da bu dönemde zihinsel bir rahatsızlık olarak kabul edilmiş ve Talmud’da, Yom Kippur orucunda geçerli bir mazeret olarak yer almıştır. Bu kelime, Aristoteles’in eserlerinde de daha önce görülmüştür.
Sosyal ve Biyolojik Nedenler
2. yüzyılda yaşamış olan Caelius Aurelianus, zihinsel hastalıkların sosyal ve kişisel nedenlerini kabul etmiştir. Örneğin, şarap kötüye kullanımı, kafa yaralanmaları, batıl inançlar, aşırı şöhret veya para tutkusu gibi nedenleri zihinsel rahatsızlıklarla ilişkilendirmiştir. Ancak, döneminin batıl inançlarını da benimsemiş ve “incubus” adı verilen ve kadınları uyurken baştan çıkaran demonların varlığına inanmıştır. Bu inanç, erken kilisenin cinsellik baskısıyla beslenmiş ve 18. yüzyıla kadar devam etmiştir. Aurelianus’un eserlerinden, 100 yılında yaşamış olan hekim Soranus hakkında da bilgi ediniriz. Soranus, insancıl bir yaklaşımla pranga kullanımına karşı çıkmış ve intihar eğilimli hastaları birinci katta tedavi etmeyi önererek yüksekten atlamalarını önlemeye çalışmıştır.
Galen ve Dört Mizaç Teorisi
2. yüzyılın ikinci yarısında, tıp Galen’in etkisi altındaydı. 131 yılında bugünkü Türkiye’de doğan Galen, ruhun merkezi olarak sinir sistemini kabul etmiş ve beynin psişik işlevlerin merkezi olduğunu öne sürmüştür. Ona göre, duyusal algı, tüm zihinsel işlevlerin temelini oluşturmaktadır. Galen, dört elementi ve her bir elementin vücutta bir sıvıyla ilişkili olduğu dört mizaç teorisini savunmuştur.
Sonuç
Erken Hristiyan dönemlerinde Roma, Yunan ve diğer kültürel etkiler, zihinsel sağlık anlayışını derinlemesine şekillendirmiştir. Celsus, Aretaeus, Galen ve Soranus gibi isimler, zihinsel hastalıkların nedenleri ve tedavisi üzerine farklı perspektifler sunmuşlardır. Bu görüşler, modern psikiyatrinin temellerine katkıda bulunmuş ve tarihin farklı evrelerinde zihinsel sağlık üzerine yapılan tartışmaları zenginleştirmiştir.