çocuk ergen psikiyatri psikoloji

Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB): Tarihsel Bir Bakış ve Gelişimi

Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB), günümüzde yaygın olarak tanınan ve tedavi edilen bir nörogelişimsel bozukluktur. Ancak bu bozukluğun tanımlanması ve anlaşılması, uzun bir tarihsel süreci ve bir dizi bilimsel araştırmayı gerektirmiştir. DEHB’nin tarihsel gelişimi, ilk tanımlamalardan günümüze kadar birçok önemli adım atılmış ve bozukluğun çeşitli yönleri farklı perspektiflerden ele alınmıştır. Bu yazıda, DEHB’nin tarihsel evrimini inceleyerek, bu bozukluğun nasıl anlaşıldığını ve modern tıbbi literatürde nasıl şekillendiğini keşfedeceğiz.

Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu tarihçe

İlk Tanımlamalar ve Erken Gözlemler

Tarihsel olarak bakıldığında, DEHB’nin ilk kez tanımlanması, 18. yüzyıla kadar uzanır. 1770 yılında, doktor ve filozof olan Dr. Melchior Adam Weikard, dikkat eksikliğinin belirtilerini ilk kez gün yüzüne çıkaran bilim insanlarından biriydi. Weikard, dikkat eksikliğini “dikkatin kolayca dağılması, görevleri tamamlamada zorluk yaşama, ekstra çaba harcama ve dikkatsizlikten kaynaklanan hatalar yapma” olarak tanımlamıştır. Bu tanım, DEHB’nin erken dönem gözlemleri açısından önemli bir adımdı.

Ardından, Alexander Crichton 1798 yılında “Zihinsel Bozukluğun Doğası ve Kökeni Üzerine Bir Araştırma” adlı eserinde, DEHB’ye benzer semptomları tanımlamıştır. Crichton, zihinsel bozuklukların kökeni üzerine yaptığı çalışmalarında, dikkat eksikliği ve hiperaktivite gibi belirtilere yer vermiştir. Crichton, bazı insanların diğerleri gibi aktivitelerine odaklanmakta güçlük çektiklerini ve kolayca dikkatlerinin dağıldığını fark etti.

Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu tarihçe

DEHB’nin Edebiyattaki Yansıması

DEHB’nin erken dönem tanımlamalarında, bu bozukluğa dair gözlemler genellikle hastaların davranışsal özellikleriyle sınırlıydı. 1845 yılında Heinrich Hoffmann, Alman çocuk kitabı Struwwelpeter’deki “Zappel-Philipp” adlı karakterle, DEHB’nin tipik semptomlarını edebi bir şekilde betimlemiştir. “Kıpır Kıpır Philip”, aşırı hareketli, sabırsız ve dikkatini toplamakta zorluk çeken bir çocuk olarak, DEHB’nin erken sembollerini simgeliyor.

Edebiyat, DEHB’nin toplumsal algısını yansıtan bir diğer önemli mecra olmuştur. Modern edebiyat, çocuklar ve gençler arasındaki DEHB semptomlarını daha derinlemesine ele alırken, aynı zamanda bozukluğun bireysel ve toplumsal etkilerini de sorgulamaktadır. Mark Haddon’ın 2003 tarihli The Curious Incident of the Dog in the Night-Time (Gece Yarısı Köpeği) adlı romanı, otizm spektrum bozukluğu üzerine odaklansa da, DEHB’nin de etkilerinin fark edilir olduğu bir anlatıdır. Romanın başkahramanı, 15 yaşındaki Christopher, dikkat dağınıklığı, dürtüsellik ve sosyal beceri eksiklikleri ile mücadele etmektedir. Haddon, karakterin içsel dünyasını ve düşünce süreçlerini detaylı bir şekilde vererek, okuyuculara DEHB ve benzeri nörolojik durumların, bir bireyin çevresindeki dünya ile nasıl çatıştığını göstermektedir. Kitap, DEHB’nin yalnızca davranışsal bir sorun olmadığını, aynı zamanda bir insanın düşünce yapısını, algılayış biçimini ve dünyaya karşı tutumunu da derinden etkileyebileceğini vurgular. Bu tür eserler, DEHB’yi daha insancıl bir bakış açısıyla ele alırken, farkındalığı artırmayı ve toplumsal anlayışı geliştirmeyi amaçlar.

20. Yüzyılda DEHB’nin Klinik Tanımlanması

DEHB‘nin klinik bir bozukluk olarak tanınması, 20. yüzyılın başlarına kadar ulaşır. George Still, 1902 yılında Lancet dergisinde yayınladığı makalesinde, “ahlaki yetersizlik” adıyla tanımladığı bir klinik tabloyu açıklamıştır. Bu tablo, dikkat ve odaklanma sorunları yaşayan, öğrenmede zorluklar çeken, saldırgan tutumlar sergileyen ve dürtü kontrolü zayıf olan çocuklardan oluşuyordu. Still, bu durumun nörolojik bir temele dayanabileceğini öne sürmüştür.

Bir alternatif olarak, 1932 yılında Franz Kramer ve Hans Pollnow, DEHB’ye çok benzeyen bir durumu tanımlamışlardır. Kramer ve Pollnow, çocuklarda aşırı hareketlilik, dikkat eksikliği, dürtüsellik ve öğrenme güçlüklerinin bir arada görüldüğü bir sendromu betimleyerek, buna “hiperkinetik sendrom” adını vermişlerdir (Kramer & Pollnow, 1932). Bu çalışma, günümüzdeki DEHB tanımına oldukça yakın özellikler taşıyan belirtileri tanımlamış ve bu durumun nörolojik kökenli olabileceğine dair erken bir farkındalık yaratmıştır.

Kramer ve Pollnow’un çalışması, davranışsal belirtilerin yanı sıra, bu çocuklarda nörolojik işlev bozuklukları ve beyindeki bazı fonksiyonel farklılıkların da gözlemlenebileceği fikrini ortaya atmıştır. Bu tür erken gözlemler, ilerleyen yıllarda DEHB’nin biyolojik temelleriyle ilgili yapılan araştırmaların önünü açmıştır. 1930’larda yapılan bu çalışma, DEHB’nin yalnızca davranışsal bir sorun olarak değil, aynı zamanda beyin fonksiyonlarının etkilenmesiyle ortaya çıkan bir nörogelişimsel bozukluk olarak değerlendirilmesi gerektiği anlayışını beslemiştir.

DEHB’nin DSM ve ICD’ye Girişi

DEHB’nin modern anlamda tanınması, 20. yüzyılın ortalarına dayanır. DSM (Mental Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal El Kitabı), ilk baskısında (DSM-I), DEHB’yi henüz tanımlamamıştı. Ancak, DSM-II (1968) ile birlikte, bozukluk “Hiperkinetik Sendrom (Hyperkinetic reaction of childhood)” adıyla ilk kez tanımlandı. Bu dönem, DEHB’nin klinik literatürde yer almaya başladığı bir aşamadır.

ICD-9 (Hastalıkların ve İlgili Sağlık Sorunlarının Uluslararası İstatistiksel Sınıflaması-9) 1980’lerin başlarında, DEHB’yi “Çocukluk Hiperkinetik Reaksiyonu” olarak tanımladı. Aynı dönemde, DSM-III‘te dikkat eksikliği de bir semptom olarak kabul edildi ve bozukluğun adı “Dikkat Eksikliği Bozukluğu” olarak revize edildi. Bu revizyonla birlikte, hiperaktivitenin eşlik edip etmemesine bağlı olarak, “hiperaktiviteli” ve “hiperaktivitesiz” alt tipler tanımlandı.

Günümüzde DEHB: DSM-V ve ICD-10 ile Son Gelişmeler

1987’de DSM-III-R‘in yayınlanmasıyla DEHB, “Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu” olarak isimlendirildi. Bu, modern DEHB tanımının ilk adımlarını oluşturdu. 1992 yılında, ICD-10‘da DEHB “Hiperkinetik Bozukluklar” olarak tanımlandı ve “Aktivite ve Dikkat Bozukluğu” ile “Hiperkinetik Davranım Bozukluğu” olmak üzere iki alt tip belirlendi. ICD-10, dikkat eksikliği alt görünümünü içermemekle birlikte, bozukluğun davranışsal yönlerini daha belirgin bir şekilde tanımlamaya yönelik bir adım attı.

2000 yılında yayımlanan DSM-IV ile DEHB, dikkat eksikliğinin baskın olduğu, aşırı hareketlilik ve dürtüselliğin baskın olduğu, ve birleşik tip olarak 3 alt tipte tanımlandı. Son olarak, DSM-V (2013) ile DEHB’nin tanımında bazı önemli değişiklikler yapıldı: belirtilerin başlangıç yaşı 7’den 12’ye yükseltildi, otizm spektrum bozuklukları dışlama ölçütü kaldırıldı ve 17 yaş sonrası için tanı kriterleri daha esnek hale getirildi. Ayrıca, üç alt tip yerine üç alt görünüm tanımlandı: dikkat eksikliği baskın, hiperaktivite ve dürtüsellik baskın, ve birleşik tip.

Sonuç

DEHB’nin tarihsel gelişimi, bu bozukluğun tanımlanmasında önemli bir evrim geçirdiğini göstermektedir. İlk başta basit davranışsal gözlemlerle tanımlanan DEHB, zamanla daha kapsamlı nörolojik, psikolojik ve davranışsal bir bozukluk olarak kabul edilmiştir. Modern tıbbi literatürde DEHB, bir nörogelişimsel bozukluk olarak yer almakta ve etkili tedavi yaklaşımları geliştirilmiştir. Bununla birlikte, DEHB’nin tam olarak ne zaman ve nasıl tanımlandığı, onun tanısal karmaşıklığını ve multidisipliner yaklaşım gerekliliğini gözler önüne sermektedir. Bugün DEHB, hem çocuklarda hem de yetişkinlerde yaşam kalitesini etkileyebilecek bir durum olarak tedavi edilmektedir ve bu bozukluğun daha iyi anlaşılması, bireylerin yaşamlarını iyileştirebilecek daha etkili stratejilerin geliştirilmesine olanak tanımaktadır.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *