Bipolar bozukluk, duygusal dalgalanmaların çok belirgin olduğu bir durumdur ve bu dalgalanmalar, manik ataklar ve depresif dönemler arasında gidip gelir. Bu tür hastalıkların tedavisi genellikle psikoterapi ve ilaç tedavisinin kombinasyonu ile yapılır. Ancak, bir klinik psikolog bipolar bozukluğu olan bir hastaya sadece psikoterapi sunmakla yetinir ve bir psikiyatristi yönlendirmezse, bu durum malpraktis anlamına gelebilir mi?
Bu soruyu ele alırken, Ayşe’nin hikayesini örnek alalım. Ayşe, 21 yaşında genç bir kadındır ve depresyon tedavisi için uzun süre psikoterapi görmüştür. Ancak, bir manik atak geçirmeye başladığında, yardım almadığı için durumu daha da kötüleşmiştir. Ayşe’nin hikayesi, bipolar bozukluğun nasıl tehlikeli sonuçlar doğurabileceğini ve tedavi sürecinde psikiyatristlerin önemini gösteren bir örnek teşkil etmektedir.
Ayşe’nin Durumu:
Ayşe, bir süreliğine çok enerjik hissetmiş, öz güveni artmış ve hayatını sorgulamadan pozitif bir şekilde yaşamaya başlamıştır. Ancak, bu yüksek enerji hali, bir süre sonra kontrolsüz bir şekilde manik bir duruma dönüşmüştür. Bu süreçte, Ayşe işini bırakmış, ailesiyle büyük kavgalar etmiş, aşırı harcamalar yapmış ve tehlikeli davranışlar sergilemiştir. Sonunda, ailesi endişelenip polise başvurmuş ve Ayşe psikiyatri hastanesine yatırılmıştır.
Psikoterapinin Yetersizliği ve Psikiyatrist Yönlendirmesinin Önemi:
Ayşe’nin yaşadığı durum, bipolar bozukluğun tedavisinde sadece psikoterapinin yeterli olmadığını, aynı zamanda ilaç tedavisi ve psikiyatrik değerlendirmelerin de gerektiğini açıkça ortaya koymaktadır. Klinik psikolog, manik belirtiler gösteren bir hastayı yalnızca psikoterapi ile tedavi etmeye çalışmak yerine, psikiyatristten yardım almasını sağlamalıdır. Manik dönemde olan bir kişi, çoğu zaman kendisinin hasta olduğunu fark etmez ve bu durum, tedavi sürecini zorlaştırabilir.
Malpraktis Riski:
Eğer bir klinik psikolog, bipolar bozukluğu olan bir hastayı uygun bir şekilde yönlendirmezse, bu durum malpraktis olarak değerlendirilebilir. Çünkü, bipolar bozukluk tedavi edilemezse hastanın hayatını tehlikeye atabilir ve tedavi eksiklikleri, kişiyi daha büyük risklerle karşı karşıya bırakabilir. Bu nedenle, doğru tedavi sürecini oluşturmak için psikiyatristin dahil edilmesi önemlidir.
Sonuç:
Ayşe’nin durumu, bipolar bozukluğu olan bir kişinin tedavisinde çok disiplinli bir yaklaşımın gerekliliğini vurgulamaktadır. Klinik psikologlar, hastalarının psikiyatri desteğine ihtiyaç duyabileceğini fark ederek, onları uygun şekilde yönlendirmelidir. Aksi takdirde, bu tür durumlar hem hasta için tehlikeli olabilir hem de tedavi sürecindeki eksikliklerden dolayı profesyonellerin sorumluluğunu gündeme getirebilir.