Orta çocukluk dönemi, duygusal gelişimde önemli değişimlerin yaşandığı bir süreçtir. Darwin‘in yedi temel duygu teorisiyle açıklanan duygusal eğilimler, bebeklik ve küçük çocukluk dönemlerinde sosyal geri bildirimlerle şekillenir. Ainsworth’un (1978) “yabancı durum” paradigması gibi çalışmalar, 18 aylık çocuklardaki bağlanma güvenliğinin orta çocuklukta sosyal adaptasyon ve akran ilişkileriyle bağlantılı olduğunu göstermiştir. Güvenli bağlanma yaşayan çocuklar, 8-10 yaşlarında daha sosyal uyumlu olurlar. Ancak bu erken ölçümler her zaman olumlu sonuçları garanti etmez; sosyal ve ailevi faktörler de gelişimi etkiler.
Chess ve Thomas (1984), “zor çocuklar” kavramıyla çocuklardaki davranış sürekliliklerine dikkat çekmişlerdir. Bununla birlikte, çocukluk depresyonu nadir görülse de, orta çocukluk döneminde ve ergenlikte duygusal bozukluklar artış göstermektedir. Kagan ve arkadaşlarının (1989) çalışmaları, erken çocukluk dönemindeki duygusal inhibisyonun genellikle orta çocukluk döneminde kaygı bozukluklarına evrildiğini ortaya koymuştur.
Bu dönemde, duyguların bilişsel yapılar tarafından modüle edilmesi öngörülmektedir. Freud’un ayrılık kaygısı teorisi, çocuklarda okuldan kaçınma ve isteksizlik gibi kaygı belirtilerinin görülebileceğini öne sürmüştür. Ayrıca, duygusal gelişim biyolojik düzeyde de etkilenir; dorsolateral frontal korteksin olgunlaşmasıyla dürtüsellik azalır, bu da duyguların daha kontrollü hale gelmesine yol açar. Orta çocukluk dönemi, akran sosyalizasyonunun önemli olduğu ve onay ile özsaygının geliştiği bir dönem olarak öne çıkar.