![Nöropsikoloji](https://medmindist.com/wp-content/uploads/2025/02/Artboard-1.png)
Psikanaliz, insan zihninin işleyişini anlamaya yönelik en köklü yaklaşımlardan biridir. Günümüzde, nörobilim alanındaki gelişmeler, psikanalizin temel iddialarını desteklemekte ve bilinçdışı süreçlerin nörobiyolojik karşılıklarını ortaya koymaktadır. Bu yazıda, psikanalitik kuramın nörobiyolojik temellerini ele alarak, bilinçdışı süreçlerin beyindeki mekanizmalarını ve bu bilgilerin terapötik uygulamalara etkilerini inceleyeceğiz.
![](https://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/thumb/0/0e/Lobes_of_the_brain_NL.svg/1280px-Lobes_of_the_brain_NL.svg.png)
İnsan Doğuştan Boş Bir Levha Değildir
İnsan, doğumundan itibaren belirli içgüdüsel ihtiyaçlarla dünyaya gelir. Freud’un “id” olarak adlandırdığı yapı, beynin üst beyin sapı ve limbik sisteminde yer alan temel düzenleyici mekanizmalarla örtüşmektedir.
Bu içgüdüsel ihtiyaçlar belirli bir noktaya kadar otonom sinir sistemi tarafından düzenlenir, ancak belirli bir eşiğin üzerine çıktığında, zihinden belirli bir yanıt üretmesini talep ederler. Freud, organizmanın temel ihtiyaçlarının haz ve hazsızlık döngüsü içinde hissedildiğini vurgulamıştır. Günümüzde yapılan araştırmalar, bu ihtiyaçların kaynağında hissedildiğini ve bu süreçlerin kortekste bilinçli hale gelmeden önce üst beyin sapı ve limbik sistemde işlendiğini göstermektedir.
Freud’un bilinçli süreçlerin yalnızca kortekste gerçekleştiği görüşü, nörobilimde yapılan araştırmalarla sorgulanmıştır. Moruzzi ve Magoun’un 1949’da gerçekleştirdiği deneyler, bilincin yalnızca kortekste değil, üst beyin sapında bulunan “Genişletilmiş Retiküler Talamik Aktivasyon Sistemi” (ERTAS) tarafından üretildiğini göstermiştir. Bu keşif, bilincin beyin sapında doğan endojen bir özellik olduğunu ve dış uyaranlarla pasif olarak alınmadığını ortaya koymuştur.
Duyguların Nörobiyolojik Temelleri
Beyindeki duygusal süreçler, üç temel kategoride ele alınabilir:
- Homeostatik Duygular: Açlık, susuzluk gibi temel fizyolojik ihtiyaçlara dayalı duygular.
- Duygusal İçgüdüler: Korku, öfke, bağlanma gibi hayatta kalma ve sosyal etkileşim açısından kritik duygular.
- Duyusal Duygular: Tiksinti, şaşkınlık gibi çevresel uyaranlara verilen tepkiler.
Araştırmalar, bu duyguların üst beyin sapı ve diencephalon bölgesinde oluştuğunu göstermektedir. Özellikle korku ve bağlanma gibi duyguların amigdalada işlenmesi, psikodinamik kuramın nörobilimle nasıl örtüştüğünü göstermektedir.
Bilinç, kortekste değil, beynin en derin bölgelerinde doğar; duygularımız da zihinsel varoluşumuzun en temel bileşenleridir.
Bilinç ve Bilinçdışının Nörobiyolojisi
Freud’un bilinç ve bilinçdışı ayrımı, günümüz nörobiliminde farklı bellek sistemleri üzerinden açıklanmaktadır:
- Deklaratif Bellek (Bilinçli Bellek): Kortikal bölgelerde yer alır ve olayların, imgelerin, kelimelerin hatırlanmasını sağlar.
- Non-Deklaratif Bellek (Bilinçdışı Bellek): Beynin bazal ganglionları ve beyincikte işlenir. Alışkanlıklar, refleksler ve öğrenilmiş davranışlar burada saklanır.
Bilinçdışı süreçler büyük ölçüde otomatik işleyen sistemlerdir ve kortikal işlemeye girmeden önce belirli davranış kalıpları oluştururlar. Bu durum, bilinçdışındaki kalıpların neden terapötik müdahale olmadan değiştirilemediğini açıklamaktadır.
![](https://neurosciencenews.com/files/2023/05/ai-hippocampus-learning-neurosciencces.jpg)
Psikanalitik Terapinin Etkinliği
Psikanalitik terapi, bireylerin bilinçdışı süreçlerini fark etmelerine ve bunları dönüştürmelerine yardımcı olmayı amaçlar. Bu bağlamda, yapılan araştırmalar psikanalitik terapinin uzun vadede etkili bir yöntem olduğunu göstermektedir:
- Duygusal Regülasyonun Güçlendirilmesi: Psikanalitik terapi, bireyin duygularını daha sağlıklı bir şekilde düzenlemesine yardımcı olur.
- Uzun Süreli Etki: Terapinin etkileri yalnızca seans süresince değil, sonrasında da devam eder ve zamanla pekişir.
- Bilişsel ve Duygusal Farkındalık Artışı: Birey, kendi düşünce ve davranış kalıplarını daha iyi analiz edebilir ve sağlıklı kararlar alabilir.
Meta-analizler, psikanalitik terapinin etkili bir yöntem olduğunu ve tedavi bittikten sonra bile iyileşme sürecinin devam ettiğini göstermektedir. Özellikle psikanalitik terapi, kısa vadede %78 ile %1.46 arasında değişen etki büyüklüğüne sahiptir (Shedler, 2010). Daha uzun vadeli takip çalışmalarında ise, bu etkinin daha da arttığı gözlemlenmiştir (Abbass et al., 2014).
Sonuç
Psikanaliz, günümüzde nörobilim tarafından giderek daha fazla desteklenen bir kuram haline gelmektedir. Bilinçdışı süreçlerin beyindeki karşılıkları, duyguların nörobiyolojik mekanizmaları ve psikanalitik terapinin etkileri üzerine yapılan araştırmalar, bu yaklaşımın bilimsel geçerliliğini pekiştirmektedir. Gelecekte, nörobilim ve psikanalizin entegrasyonu, ruh sağlığı alanında daha etkili tedavi yöntemlerinin geliştirilmesine katkı sağlayacaktır.
Kaynakça
- Abbass AA, Kisely SR, Town JM, Leichsenring F, Driessen E, De Maat S, Gerber A, Dekker J, Rabung S, Rusalovska S, Crowe E. Short-term psychodynamic psychotherapies for common mental disorders. Cochrane Database Syst Rev. 2014 Jul 1;2014(7):CD004687. doi: 10.1002/14651858.CD004687.pub4. PMID: 24984083; PMCID: PMC11129844.
- Solms, M. (2018). The Neurobiological Underpinnings of Psychoanalytic Theory and Therapy. Frontiers in Psychology.
- Freud, S. (1915). The Unconscious. Standard Edition.
- Panksepp, J. (1998). Affective Neuroscience: The Foundations of Human and Animal Emotions. Oxford University Press.
- Damasio, A. (2018). The Strange Order of Things: Life, Feeling, and the Making of Cultures. Pantheon.
- Shedler, J. (2010). The Efficacy of Psychodynamic Psychotherapy. American Psychologist.