
Zihinsel gelişimin temel amacı, bireyin ihtiyaçlarını dünyada nasıl karşılayacağını öğrenmesidir. İnsanlar salt öğrenmek için öğrenmez; öğrenme süreci, çevremizdeki dünyaya dair en iyi tahminleri oluşturmak ve bu tahminleri ihtiyaçlarımızı karşılayacak şekilde optimize etmek için gereklidir. Freud (1923) bu süreci “benlik gelişimi” olarak tanımlamıştır.
Öğrenmenin Gerekliliği ve Deneyimle Uyumlanma
Evrim, bireylere bazı temel davranış kalıplarını öngörme yeteneği kazandırsa da, her durumu önceden tahmin edemez. Örneğin, tehlikelerle başa çıkma konusunda doğuştan gelen belirli içgüdülerimiz olsa da, hangi spesifik tehlikelerle nasıl başa çıkacağımızı bireysel deneyimlerimiz yoluyla öğreniriz. Özellikle erken çocukluk döneminde, içgüdüsel tahminlerimiz sık sık birbiriyle çelişir (örneğin, bağlanma ihtiyacı ile öfke veya merak ile korku arasında). Bu nedenle, insanlar bu çelişkileri çözmeyi ve dolaylı yollarla ihtiyaçlarını karşılamayı öğrenmek zorundadır.
Başarılı Tahminler ve Duygusal Düzenleme
Başarılı tahminler, başarılı duygusal düzenlemeyi beraberinde getirir. Çünkü ihtiyaçlarımız hissettiğimiz duygularla bağlantılıdır. Örneğin, bir saldırıdan kaçınmak korkuyu azaltır, ayrılıktan sonra tekrar bir araya gelmek paniği giderir. Buna karşın, başarısız tahminler korku, panik veya diğer olumsuz duyguların devam etmesine neden olur. Freud (1920) bu süreci “Nirvana ilkesi” olarak adlandırmıştır.

Bu bağlamda, karşılanmayan ihtiyaçların hissedildiği ve karşılanan ihtiyaçların hislerin ortadan kalkmasıyla tanımlandığı vurgulanmalıdır. Örneğin, açlık hissi rahatsız edicidir, ancak yemek yediğimizde bu his ortadan kalkar. Böylece, duygular bilinç radarından silinir ve ideal durum, hissizlik olarak tanımlanır. Ancak Freud, bu ideal durumu ölüm içgüdüsüyle ilişkilendirerek hataya düşmüştür. Oysa ki, tüm ihtiyaçların eksiksiz karşılanması organizmanın en sağlıklı haliyle yaşamasına olanak tanır; bu durum ölümle değil, yaşamın sürdürülebilirliğiyle bağlantılıdır.
Bilinç, Öğrenme ve Çalışma Belleği
Deneyimden öğrenmek için deneyimin bilinçli bir şekilde yaşanması gerekir. Bilinçli deneyim, organizmanın çevresini kendi biyolojik değerleri açısından değerlendirmesine olanak tanır. Duyguların bilinçli hale gelmesi, bireyin seçim yapmasını ve bilinmeyen çevre koşullarına uyum sağlamasını mümkün kılar. Bu nedenle, çalışma belleği olarak bilinen kısa süreli bellek süreçleri, öğrenme ve bilinçli karar verme için kritik bir rol oynar. Freud’un “düşünme” olarak tanımladığı süreç de aslında çalışma belleği ile ilişkilidir.
Düşünme süreci, dürtülerin ve içgüdülerin hemen harekete geçmesini engelleyerek bir tür gecikme mekanizması sağlar. Bu süreç, bireyin tehlikeli veya belirsiz durumlarla karşılaştığında doğrudan eyleme geçmek yerine farklı senaryoları bilinçli olarak değerlendirmesine olanak tanır. Bu mekanizma, Freud’un “ikincil süreç” olarak adlandırdığı ve bilinçli karar vermeyi mümkün kılan süreçle paraleldir.

Freud’un “bilinçdışı” olarak tanımladığı birçok sürecin aslında önbilinç ile ilişkili olduğu günümüzde daha net anlaşılmaktadır.
Uzun Vadeli Bellek ve Tahmin Süreçleri
Çalışma belleği oldukça sınırlı bir kaynaktır ve bu nedenle, buradaki bilgi mümkün olan en kısa sürede uzun vadeli belleğe aktarılmalıdır. Kısa vadeli belleğin uzun vadeli belleğe dönüşmesi sürecine “konsolidasyon” denir. Öte yandan, mevcut uzun vadeli anılar yeni bilgilerle güncellendiğinde “yeniden konsolidasyon” süreci devreye girer.
Ancak, organizma belirsizlikten kaçınma eğiliminde olduğu için, uzun vadeli bellekteki bilgiler genellikle değişime direnç gösterir. Freud’un “savunma mekanizmaları” ve “direnç” olarak adlandırdığı bu süreç, bireylerin mevcut tahminlerini koruma eğiliminde olduğunu gösterir. Bu, aynı zamanda “kendini doğrulama yanlılığı” (self-serving bias) olarak da bilinir.
Uzun vadeli bellekte depolanan tahminler, günlük yaşamda bilinçsizce uygulanır. Ancak, tahmin hatası meydana geldiğinde, yani bireyin beklentileri ile gerçeklik arasında uyuşmazlık olduğunda, “serbest enerji” açığa çıkar ve organizma bu tahmini gözden geçirme ihtiyacı hisseder. Bu tür hata sinyalleri, beynin duygusal ve bilişsel süreçlerini düzenleyen limbik sistem tarafından işlenir ve tahminlerin güncellenmesine yol açar.
Bilinç ve Bilinçdışı Arasındaki Ayrım
Bilinçli düşünceler genellikle çalışma belleği ve kortikal bellek sistemleri tarafından yönetilir. Freud’un “önbilinç” olarak adlandırdığı süreç, bu bilinçli düşüncelerin uzun vadeli bellekte depolanmasını içerir. Ancak bilinçdışı bellek sistemleri, genellikle sözel olarak ifade edilemeyen, doğrudan bilinç düzeyine çıkmayan ancak davranışları şekillendiren bilgi depolar. Freud’un “şey temsilleri” olarak tanımladığı imgeler, aslında bilinçdışı değil, önbilinç sistemine aittir. Gerçek bilinçdışı süreçler, bilinçli olarak görselleştirilemeyen, sezgisel ve içgüdüsel öğrenme süreçlerine dayanır.
Sonuç olarak, zihinsel gelişimin temel amacı, bireyin çevresiyle uyum içinde ihtiyaçlarını karşılayabileceği en iyi tahminleri öğrenmektir. Bu süreç bilinçli ve bilinçdışı mekanizmaların dinamik bir etkileşimi ile şekillenir. Çalışma belleği, uzun vadeli bellek, duygusal düzenleme ve öğrenme süreçleri birbirini tamamlayarak bireyin dünyayı anlamasına ve uyum sağlamasına olanak tanır.
Kaynakça
- Freud, S. (1920). Beyond the Pleasure Principle.
- Freud, S. (1923). The Ego and the Id.
- Solms, M., & Friston, K. (2018). How and why consciousness arises: Some considerations from physics and physiology. Journal of Consciousness Studies.
- Bargh, J. A., & Chartrand, T. L. (1999). The unbearable automaticity of being. American Psychologist.
- Nader, K., et al. (2000). Fear memories require protein synthesis in the amygdala for reconsolidation after retrieval. Nature.