
Psikanaliz, zihinsel sıkıntıları hafifletmek için kullanılan klinik yöntemlerin temel dayanakları üzerine inşa edilmiştir. Bu yöntemler, günümüzde beynin nasıl değiştiğine dair mevcut anlayışla tutarlıdır. Psikanalitik tedavinin psikofarmakolojik yaklaşımdan nasıl farklılaştığını ve neden uzun süreli değişim sağladığını anlamak için bu süreci üç temel adımda ele alabiliriz.
Psikolojik Rahatsızlıklar Temelde Duygularla İlgilidir
Psikolojik sorunlar yaşayan bireyler, öncelikle duygularından dolayı acı çekerler. Psikanalitik ve psikofarmakolojik tedavi yöntemleri arasındaki temel fark, duygulara yüklenen anlamda yatmaktadır. Psikanalitik yaklaşıma göre, duygular belirli karşılanmamış ihtiyaçları temsil eder. Örneğin, panik yaşayan bir birey bir şeyi kaybetmekten korkarken, öfke yaşayan biri ise bir konuda hayal kırıklığına uğramış veya engellenmiştir. Duyguların bu anlamı, rahatsızlığın etiyolojik nedenlerinden bağımsız olarak geçerlidir. Birey doğuştan daha korkulu veya bilişsel olarak daha yavaş tahmin güncellemeleri yapabiliyor olsa bile, yaşadığı korkunun bir anlamı vardır.
Bu noktada önemli olan, psikolojik semptomların bir niyet içermesidir. Fiziksel semptomların aksine, psikolojik semptomlar belirli bir içsel ihtiyacın karşılanamaması nedeniyle ortaya çıkar.
Psikanaliz, bireyin istemediği duygularını bastırmak yerine, bu duyguların anlamını keşfetmesine ve ihtiyaçlarını sağlıklı yollarla karşılamasına yardımcı olur.
Psikoterapinin Temel Amacı: Duygusal İhtiyaçları Karşılamayı Öğrenmek
Psikanalitik tedavinin temel amacı, bireylerin duygusal ihtiyaçlarını daha sağlıklı yollarla karşılamalarını sağlamaktır. Bu süreç, duyguların düzenlenmesini de beraberinde getirir. Oysa psikofarmakolojik tedavi, istenmeyen duyguları baskılamak üzerine kuruludur.
Psikanalitik bakış açısına göre, ilaçların doğrudan duyguları hedef alarak psikolojik rahatsızlıkları iyileştiremeyeceği savunulur. Çünkü ilaçlar, sadece semptomları hafifletir; ancak semptomları oluşturan temel ihtiyacın karşılanmaması durumunda, uzun vadede tam bir iyileşme sağlanamaz. Bununla birlikte, bazı durumlarda semptomların hafifletilmesi, bireyin terapiye daha açık hale gelmesi için gerekli olabilir. Psikoterapi, hasta ve terapistin iş birliğine dayalı bir süreç gerektirdiğinden, bazı hastaların bu sürece erişimi mümkün olmayabilir. Ayrıca, birçok hasta sadece daha iyi hissetmek ister ve bu uğurda çalışmak istemez.

Psikanalitik Tedavinin Bilişsel Süreçler Üzerindeki Etkisi
Psikanalitik terapi, derinlemesine otomatikleşmiş tahminleri değiştirmeyi hedefler. Bu tahminler, bilinçdışı bellekte yer aldıkları için doğrudan bilinç düzeyinde ele alınamaz. Bu nedenle, psikanalitik teknikler şu yollarla çalışır:
- Baskın duyguların tanımlanması: Bireyin bilinç düzeyinde hissettiği ancak belirli ihtiyaçlardan kaynaklandığını fark etmediği duygular belirlenir.
- Semptomların anlamının keşfedilmesi: Belirtiler, bireyin otomatikleşmiş tahminlerinden kaynaklanır.
- Patolojik tahminlerin dolaylı olarak tanınması: Otomatikleşmiş tahminler doğrudan hatırlanamaz, ancak bunların türevleri davranışsal tekrarlar aracılığıyla fark edilebilir.
- Tekrar edilen kalıpların farkına varılması (aktarım yorumu): Geçmişte yaşanan deneyimlerin bugünkü yansımaları, terapi sürecinde gözlemlenerek işlenir.
- Yeni tahminlerin oluşturulması: Bireyin eski otomatik tahminlerinin yerine, daha sağlıklı ve gerçekçi tahminler yerleştirilir.
Bu sürecin en kritik aşamalarından biri “çalışma süreci”dir. Çalışma süreci, aktarım yorumlarının tekrar tekrar ele alınması ve bireyin yeni tahminler geliştirmesi için yeterli zamanın ayrılmasını gerektirir. Belleğin işleyişi gereği, yeni tahminlerin oturması uzun bir süreçtir. Kısa süreli ve seyrek seanslar, bu değişimi zorlaştırabilir.

Psikanalizin Tedavi Edici Etkisi
Psikanalitik tedavi gören bireyler, genellikle terapistlerinden istenmeyen duygularını ortadan kaldırmalarını isterler. Psikofarmakolojik yaklaşım, bu isteği doğrudan yerine getirerek belirtileri hafifletmeyi amaçlar. Oysa psikanalitik yaklaşım, bireyin bu duygularını anlamlandırmasına ve temel nedenlerini keşfetmesine yardımcı olur.
Bunun yolu, hastanın şimdiki zamanda tekrarladığı davranışları gözlemlemekten geçer. Bilinçdışı tahminler doğrudan bilinç düzeyine getirilemez, ancak birey bu tahminlerin ortaya çıkardığı davranışları gözlemleyebilir. Bu süreçte yapılan “yeniden problemleştirme,” bireyin bilinçdışında yer alan patolojik tahminlerin farkına varmasını sağlar.
Psikanalitik tedavi tamamlandıktan sonra bile, zaman içinde iyileşme devam eder. Bu, psikoterapi sonrası “uyku etkisi” (sleeper effect) olarak bilinen bir olgudur. Yeni tahminlerin giderek daha fazla kullanılması, bireyin duygusal süreçlerini uzun vadede olumlu yönde etkiler.
Kaynakça
- Smith, J., & Solms, M. (2018). Psychoanalysis and Neuroscience: A Contemporary Perspective.
- Solms, M. (2020). The Hidden Spring: A Journey to the Source of Consciousness.
- Freud, S. (1915). The Unconscious.
- Kandel, E. R. (1998). A New Intellectual Framework for Psychiatry.