
Bilinçdışı kavramı, tarih boyunca farklı kuramlar çerçevesinde ele alınmıştır. Bilişsel psikoloji ile psikanalitik yaklaşımlar arasındaki temel farklardan biri, bilişsel bilinçdışı ile dinamik bilinçdışının nasıl tanımlandığıdır. Bilişsel bilinçdışı, bireyin çevresine dair doğru ve işlevsel tahminleri içeren, otomatikleşmiş süreçleri kapsarken; dinamik bilinçdışı, daha çok çözülemeyen çatışmalara dayalı olarak erken dönemde otomatikleşmiş, ancak işlevsiz kalan tahminlerden oluşur.
Bilişsel Bilinçdışı: Geçerli ve İşlevsel Otomatizasyon
Bilişsel psikolojinin bilinçdışı kavramı, büyük ölçüde bireyin çevresini anlamasına ve ona uygun tepkiler vermesine yardımcı olan, iyi işleyen otomatik süreçlerden oluşur. Bilişsel bilinçdışındaki tahminler, bireyin geçmiş deneyimleri ve öğrenmeleri doğrultusunda geliştirdiği, genellikle bilinçli kontrol gerektirmeyen, işlevsel ve adaptif mekanizmalardır. Örneğin, yürümek, bisiklete binmek veya dil bilgisi kurallarını farkında olmadan kullanmak gibi süreçler, bilişsel bilinçdışının birer parçasıdır.

Bilişsel bilinçdışının temel özelliği, bu tahminlerin sürekli olarak güncellenebilir olmasıdır. Çevreden gelen geri bildirimler doğrultusunda, yanlış tahminler düzeltilir ve yeni deneyimler ışığında bilgi işleme süreçleri daha etkili hale gelir. Yani, bilişsel bilinçdışındaki tahminler zamanla değişime açıktır ve hata sinyalleriyle düzeltilir.
Dinamik Bilinçdışı: İllegitim (Erken ve İşlevsiz) Otomatizasyon
Dinamik bilinçdışı ise bilişsel bilinçdışından farklı olarak, bireyin erken yaşlarda karşılaştığı çözümsüz çatışmalar sonucunda, bilinçli farkındalık dışında kalan ancak psikolojik süreçleri yönlendiren tahminlerden oluşur. Freud’un ortaya koyduğu “represe edilmiş” (bastırılmış) anılar ve çatışmalar, bu bağlamda dinamik bilinçdışının temel yapı taşlarını oluşturur.
Bastırma sürecinin işleyişi, çocuğun karşılaştığı çözülemez problemler sonucunda bir çeşit erken otomatikleşmiş savunma mekanizması geliştirmesiyle başlar. Freud’un meşhur Oidipus kompleksi bu duruma örnek olarak gösterilebilir. Çocuk, ebeveynlerine yönelik karmaşık duygular besler, ancak bu duyguların doğası gereği çözümlenemeyecek bir ikilemle karşı karşıya kalır. İşte bu noktada, çocuk bilinçli olarak bu çatışmayı çözme kapasitesine sahip olmadığı için, en az zararlı gördüğü tahmini otomatikleştirerek bilinçdışına iter. Ancak, bu tahminin işlevsizliği nedeniyle kişi, ilerleyen yaşamında bilinçdışı çatışmaların etkisini hissetmeye devam eder.
Bilinçdışındaki represyon, hatırlanamaz; ancak onun başarısız düzenleyici etkileri hayat boyu hissedilir.
Represe Edilmiş Tahminlerin Güncellenemezliği
Bilişsel süreçlerin temel ilkelerinden biri, yanlış tahminlerin düzeltilmesidir. Ancak, bastırılmış tahminlerde durum farklıdır. Çünkü bastırılmış içerik, doğası gereği bilinçten uzak tutulduğu için tekrar işleme alınamaz ve bilinçli olarak düzeltilmesi mümkün olmaz. Freud’un “bastırılanın geri dönüşü” olarak tanımladığı olgu, aslında temsilin kendisinin değil, onun düzenleyemediği duyguların yüzeye çıkmasıdır.

Modern nörobilim perspektifinden bakıldığında, bastırılmış anılar bilinçdışı non-deklaratif (ifadesel olmayan) hafızada yer alır. Bu tür anılar, tıpkı Pavlov’un köpekleri gibi, sadece otomatik tepkiler yoluyla varlık gösterir ve birey bunları bilinçli bir şekilde hatırlayamaz. Bu durum, psikanalitik terapilerde, hastaların çocukluk çatışmalarına dair doğrudan anılar hatırlamasının nadiren görülmesini açıklar. Tedavi sürecinde hedef, bu bastırılmış duyguların ve yanlış tahminlerin yüzeye çıkarılması değil, bilinçdışındaki temsil edilemeyen duyguların bilinçli süreçler aracılığıyla işlenmesidir.
Psikanalitik Tedavide Represe Edilmiş Tahminlerin Çözülmesi
Psikanalitik tedavi sürecinde, bilinçdışı çatışmaların çözümlenmesi hedeflenir. Ancak, burada önemli bir nokta, hastaların bilinçli olarak bastırılmış anıları hatırlamalarının gerekliliği değil, bu anıların oluşturduğu duygusal ve davranışsal etkilerin farkına varılmasıdır. Bu süreçte kullanılan bazı temel yöntemler şunlardır:
- Serbest çağrışım yöntemi: Bireyin bilinçdışındaki düşünce ve duyguların farkına varmasına yardımcı olur.
- Aktarım ve karşı-aktarım analizleri: Danışanın terapist ile olan ilişkisinde, bilinçdışı çatışmalarının yeniden canlandırılmasına dayanır.
- Duygusal farkındalık geliştirme: Hastanın otomatikleşmiş duygusal tepkilerini fark etmesi ve düzenlemesi amaçlanır.
Burada kritik nokta, hastanın bastırılmış içeriği hatırlaması değil, bu içeriğin oluşturduğu duygu ve davranış kalıplarını anlamasıdır. Terapinin amacı, bilinçdışındaki bu erken otomatikleşmiş tahminleri bilinç düzeyine taşıyarak güncellenebilir hale getirmektir.
Sonuç
Bilişsel ve dinamik bilinçdışı arasındaki fark, temel olarak tahminlerin nasıl otomatikleştiğine dayanır. Bilişsel bilinçdışı, işlevsel tahminlerin otomatikleşmesiyle oluşurken; dinamik bilinçdışı, çözümlenemeyen çatışmaların bastırılmasıyla ortaya çıkar. Psikanalitik terapi, bu erken dönem tahminlerin bilinçli farkındalık yoluyla güncellenmesini amaçlar. Bu süreç, bireyin daha sağlıklı duygusal ve bilişsel işleyişe kavuşmasına katkı sağlar.
Kaynakça
- Freud, S. (1915). The Unconscious. Standard Edition, 14, 159-204.
- LeDoux, J. (1996). The Emotional Brain: The Mysterious Underpinnings of Emotional Life. Simon & Schuster.
- Solms, M. (2013). The Conscious Id. Neuropsychoanalysis, 15(1), 5-19.
- Panksepp, J. (1998). Affective Neuroscience: The Foundations of Human and Animal Emotions. Oxford University Press.