Himmler’in Yakalanışı ve Gerçek Kimliğinin Ortaya Çıkışı
21 Mayıs 1945’te, Kuzey Almanya’daki bir kontrol noktasında, eski Sovyet savaş esirleri, kaçmaya çalışan üç Alman askerini yakaladı. Aralarından biri, tıraşlı başı ve göz bandıyla dikkat çekiyordu. Kimlik belgeleri, onu Çavuş Heinrich Hitzinger olarak tanımlıyordu. Alman esirler, sonraki günlerde çeşitli kamplara transfer edildi ve sonunda Lüneburg yakınlarındaki 31 Numaralı Sivil Sorgulama Kampı’na götürüldü.
Burada, İngiliz Yüzbaşı Thomas Sylvester, çavuşla standart sorgulamalar yapmaya başladı. Hitzinger göz bandını çıkarıp küçük yuvarlak gözlüklerini taktığında, Sylvester’a ya Amerikalı General Eisenhower ya da İngiliz General Montgomery ile konuşmak istediğini söyledi. Kimliğini açıkladığında, Sylvester büyük bir şok yaşadı: Bu kişi aslında Heinrich Himmler’di. Eğer bu doğruysa, Müttefikler, Hitler’in intiharından sonra Nazi partisinde öne çıkan en önemli liderlerden birini ellerinde tutuyordu.
Himmler’in Üçüncü Reich İçindeki Rolü
Himmler’in Üçüncü Reich’taki rolü küçümsenemez. 1929’da Reichsführer-SS olarak atanmasından itibaren, Nazi güçlerini yalnızca 290 kişilik bir taburdan, Himmler’in liderliği altında hızla büyüyen binlerce kişilik bir kuvvet haline getirdi. II. Dünya Savaşı sırasında, Reichsführer-SS, olağanüstü organizasyon yetenekleriyle tanınmış ve toplama kamplarının kurulmasını doğrudan denetlemişti. Holokost’un organizasyonunu ve milyonlarca insanın kitlesel olarak katledilmesini yöneten kişi olarak bilinir.
Wehrmacht’ın Doğudaki İlerlemesi ve Himmler’in Değişen Durumu
Aynı zamanda SS’in başı olarak görevini yerine getirirken, Wehrmacht’ın Doğu Avrupa’daki ilerlemesinde de öncü bir rol oynadı. Ancak, 1945’e gelindiğinde durum büyük ölçüde değişmişti. Üçüncü Reich, Amerika Birleşik Devletleri’nin Fransa’dan ve Kızıl Ordu’nun Doğudan ilerlemesiyle giderek kuşatılmış durumdaydı.
Ocak 1945’te, Üst Ren Ordular Grubu Başkomutanı olarak Amerikalıları durdurma girişimlerinin başarısız olmasının ardından, Himmler, bu kez Vistula Ordular Grubu Başkomutanı olarak yeniden atandı. Görevi, Berlin’e yaklaşan Sovyet kuvvetlerini durdurmaktı. Ancak geriye dönüp baktığımızda, Hitler’in kararı yanlıştı. Himmler, bu kadar kritik bir görevi üstlenecek askeri deneyime sahip değildi.
Himmler’in Gizli Müzakereleri ve Hitler’e İhaneti
Himmler’in davranışları giderek daha düzensiz hale geldi. 20 Nisan’da, Üçüncü Reich’ın çöküşü yaklaşırken, Himmler, Hitler ile Berlin’deki Reich Şansölyesi’nde son kez buluştu. Bu toplantıda, Himmler, Hitler’e olan sadakatini dile getirdi, ancak gerçek farklıydı. Baharın gelmesiyle birlikte, Himmler, Hitler’in arkasından Müttefiklerle gizlice barış görüşmeleri yapıyordu.
Hitler’in doğum gününden bir gün sonra, Himmler, Dünya Yahudi Kongresi’nin İsveç temsilcisi Norbert Masur ile bir araya geldi ve birkaç toplama kampının serbest bırakılmasını görüştü. Amacı, yaklaşan Müttefik esaretinden kurtulmaktı.
Son Çare: Kaçış Girişimi ve Himmler’in İntiharı
Himmler, Flensburg’a kaçarak birkaç gün boyunca saklandı. 20 Mayıs’ta, Müttefikler kente yaklaşırken, küçük bir Alman asker grubu ile birlikte umutsuz bir kaçış girişiminde bulundu. Ancak kaçış planı, iki gün sonra eski Sovyet savaş esirleri tarafından bozuldu. Himmler, kimliğini açıklayarak kamptaki komutanla müzakere etmeye çalıştı. Ancak, muayene sırasında, doktor, Himmler’in alt çenesine yerleştirilmiş siyah bir nesne buldu. Himmler, doktoru ısırarak bu nesnenin bir siyanür kapsülü olduğunu ortaya çıkardı. Tüm tıbbi müdahalelere rağmen, Himmler kısa süre sonra öldü ve cesedi, Lüneburg’da bilinmeyen bir yere gömüldü.
Himmler’in Mirası ve Sonrası
Himmler’in ardından ailesi, özellikle kızı Gudrun Burwitz hayatta kaldı ve babasının izinden giderek Nasyonal Sosyalizm alanında bir yol izledi. Ayrıca, Holokost’u inkâr etti ve babası Heinrich Himmler’in intihar etmediğini, öldürüldüğünü iddia etti. Ancak, mevcut tüm kanıtlar ve çalışmalar, resmi hikâyenin doğruluğunu gösteriyor. Büyük bir ölüm ve yıkımın sorumlularından biri, dünyayı yargılanmadan veya eylemleri için cezalandırılmadan terk etti.