Albert Camus’nün “Yabancı” Romanı: Absürdizmin Bir Başyapıtı

Albert Camus’nün 1942 yılında yayımlanan “L’Étranger” (Yabancı) adlı romanı, yazarın Absürdizm felsefesinin önemli bir örneği olarak sıkça anılır. Bu kurgu eseri, Cezayir’deki bir sahilde istemeden bir cinayete karışan sıradan bir adamın hikayesi aracılığıyla, Camus’nün “insanın saçma karşısındaki çıplaklığı” kavramını keşfeder.

Albert Camus'nün "Yabancı" Romanı: Absürdizmin Bir Başyapıtı

Romanın Baş Kahramanı Meursault Romanın baş kahramanı olan Meursault, kayıtsız bir Fransız Cezayirli’dir. Roman, edebiyat dünyasında ikonik hale gelen şu cümlelerle başlar:

“Bugün annem öldü. Belki de dün, bilmiyorum. Bakımevinden bir telgraf aldım: Anne vefat etti. Cenaze yarın. Saygılar. Bu hiçbir şey ifade etmiyor. Belki de dün ölmüştür.”

Bu başlangıç, Meursault’nun duygusal kayıtsızlığını ve kopuk kişiliğini gözler önüne serer. Çevirilerde sıkça gözden kaçan bir detay ise, Meursault’nun “Anne” yerine çocukça bir ifade olan “Maman” kelimesini kullanmasıdır. Camus, notlarında “oğlunun annesine duyduğu meraklı hislerin tüm duyarlılığını oluşturduğunu” belirtmiştir.

Meursault, annesinin tabutunu görmek isteyip istemediği sorulduğunda bu teklifi reddeder. Taziye sırasında kahve içer ve tabutun yanında sigara içer, annesinin ölümüne karşı kayıtsızlığını gösterir. Ertesi gün Algiers’e geri döner ve eski iş arkadaşı Marie ile karşılaşır. Birlikte sinemaya giderler ve geceyi birlikte geçirirler. Roman boyunca Marie ona aşkla ilgili sorular sorar; Meursault, “bu hiçbir şey ifade etmiyor” diyerek büyük olasılıkla hayır der. Marie, onunla evlenmek isteyip istemediğini sorar; Meursault kayıtsızca “eğer istersen evlenebiliriz” der ve nişanlanırlar.

Romanın Doruğa Ulaştığı An Romanın doruk noktası, bir pazar günü plaj evine yapılan gezide yaşanır. Güneşin yakıcı etkisi altında Meursault, bir çatışmaya çekilir ve bir Arap adamını öldürür. Meursault tutuklanır ve sadece cinayet değil, annesinin ölümüne karşı duyduğu kayıtsızlık nedeniyle de yargılanır. Hapishanede, yalnızlık, doğadan uzak kalma, kadınlar ve sigaralardan mahrum kalmanın verdiği sıkıntıları yaşar. Ancak zamanla duruma alışır.

Mahkeme ve Yargılanma Süreci Mahkemede, Meursault’nun ateizmi ve duygusal kayıtsızlığı onu bir canavar gibi gösterir ve “Bay Antikrist” lakabını alır. Toplumsal normlara uymayı reddetmesi ve sadece hissettiklerini ifade etmedeki samimiyeti, romanın otantiklik ve absürdizm temalarını derinleştirir. Meursault, Arap’ı neden öldürdüğü sorulduğunda “güneş yüzünden” der; bu açıklama gülünç bulunur ve Meursault, giyotine mahkûm edilir. Bu, Absürdizmin bir diğer biçimini, yaşamak isteyen genç bir adamın ölüme mahkûm edilmesini gösterir.

Absürdizm ve Romanın Temaları Romanın başlıca temaları arasında fiziksel dünyanın önemi, insan yaşamının anlamsızlığı ve evrenin irrasyonelliği yer alır. Meursault, sosyal veya duygusal bağlardan ziyade, fiziksel dünyaya daha fazla ilgi duyar. Cenaze alayı sırasında yaşadığı sıcaklık, annesinin defnedilmesinden daha fazla acı verir. Plajda güneşin altında çektiği ızdırap, mahkemede Arap’ı öldürme sebebi olarak gösterdiği acıdır. Roman, Absürdizmin, insanın anlam arayışı ile anlamsız ve irrasyonel bir evren arasındaki çatışma olduğunu gösterir.

Camus, 1955 yılında “Yabancı” romanını özetlerken şöyle yazmıştır: “Toplumumuzda annesinin cenazesinde ağlamayan her adam, ölüm cezasına çarptırılma riskiyle karşı karşıya kalır.” Bu ifade, romanın kahramanının, toplumsal oyunu oynamadığı için cezalandırıldığını belirtir.

Sonuç ve Nihai Kabul Absürdizmde hayattaki tek kesin şey ölümün kaçınılmazlığıdır ve çünkü tüm insanlar sonunda ölecektir, tüm hayatlar eşit derecede anlamsızdır. Meursault, romanın sonunda bu gerçeği fark eder. Evrenin kayıtsızlığına olduğu gibi, evren de ona kayıtsızdır. Bu görünüşte kasvetli realizasyon, ona mutluluğu getirir. Ölümün kaçınılmazlığını tamamen kabul ettiğinde, infaz edilerek veya yaşlanarak doğal ölümle ölmüş olmasının önemi olmadığını anlar.

“Hepimiz öleceğimize göre, ne zaman ve nasıl olduğunun önemi yok.”

Meursault, insan varoluşunun daha büyük bir anlam taşımadığını gerçekten benimsemeye başlar. Gelecekten tüm umudunu keser ve “dünyanın nazik kayıtsızlığını” kabul eder. Bu kabul, ona mutluluk getirir:

“İşaretler ve yıldızlarla dolu o gecede, ilk kez dünyanın nazik kayıtsızlığına açıldım. Onu kendime çok benzettim – gerçekten bir kardeş gibi – ve mutlu olduğumu ve yeniden mutlu olduğumu hissettim.”

Kaynaklar:

  1. Albert Camus, “Yabancı”
  2. Camus’nün Notları ve Röportajları
  3. Absürdizm Üzerine Akademik Çalışmalar

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *